Kiz Kulesi
Nergiz Varli
Kız kulesi, 2500yıllık tarihi ile İstanbul’un en önemli sembollerinden. Boğaz’ın incisi, Üsküdar’ın gözbebeği, yüzyıllarca çeşitli rivayetlere , efsanelere, şiire konu olmuş Anadolu ile Avrupa arasında konumlanmış Antik Çağdan günümüze ayakta kalabilmiş, Bizans, Roma, Osmanlı İmparatorluğu ve Cumhuriyet’in en önemli kültürel anıtlarından.
İstanbul Boğazı’nın Marmara Denizi’ne yakın kısmında Salacak açıklarında yer alan küçük adacık üzerinde inşa edilmiş kule. Üsküdar da Bizans İmparatorluğu’ndan kalan tek eserdir. M.Ö. 5 yüzyıla kadar uzanan tarihi bir geçmişe sahiptir . Yunanlar tarafından Üsküdar’ın Salacak kıyısına kurulmuştur. Antik Çağda, Arkla (Küçük Kale) ve Damialis (Dana Yavrusu) Tour de Lenandros ( Leandros Kulesi) olarakta adlandırılmıştır. Tarih boyunca birçok amaç için kullanılan kule güvenlik, mezarlık, gümrük kontrolü, vergi, hastahane, karantina bölgesi, sürgün bölgesi ve fener olarak kullanılmış Byzantion’da, Konstantinopolis’te ve İstanbul’da … İstanbullu bir Rum araştırmacı olan Euripides’in anlattığına göre Asya sahillerinin bir çıkıntısı olan kara parçası zamanla sahilden kopmuş ve bir adacık oluşmuştur. Kız Kulesi’nin üzerinde olduğu adacıktan ilk defa M.Ö. 400’ de bahsedilir kayıtlarda.
Atina'lı komutan Alkibiades boğaz'a girip çıkan gemileri kontrol etmek ,denetlemek ve vergi almak için bu adacık üzerine bir kule inşa ettirir. O dönemde Atina, bölgeye hakim önemli bir şehir devletiydi. M.Ö. 341 yılında Yunanlı Komutan Chares, kulenin bulunduğu adacığa eşi için ,mermer sütunlar üzerine bir anıt mezar yaptırır. Yüzyıllar sonra Byzantion, Konstantinopolis olduktan sonra buraya ilk kule dikilir. Romalı tarihçilere göre bu ilk kuleyi yaptıran kişi, Roma tarihinde önemli bir hanedanlık olan Komnenos Hanedanı’ndan İmparator Manuel Komnenos ‘tur. (1143- 1180) Deniz üzerinden gelebilecek herhangi bir tehdidi önlemek ve şehrin güvenliğini sağlamak için iki kule yaptırır Komnenos. Bunlardan birini Mangana Manastırı yanına, bugünkü Topkapı Sarayı kıyısına, diğeri ise Salacak kıyısına, bugünkü Kız Kulesi'nin bulunduğu yere kule inşa ettirir. Hem düşman gemilerinin Boğaz'a girmelerini önlemek hem de ticaret gemilerinden gümrük vergisi almak için iki kule arasına zincir çektirir. Zincirin üzerinde batmaması için onlarca kayık bulunurmuş. Fakat kule zinciri uzun süre tartamamış ve Avrupa yakasına doğru yıkılmıştır. Roma devrinde kule ehemmiyetini kaybetmiş sürgün ve tecrit yeri olarak kullanılmıştır . Şehirde yaşayan Romalılar ise kule hakkında bir çok efsane ve hikayeler türetmiş. Öyleki kule bu efsanelere göre isimler almış zaman zaman.
İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet Han’ın fethetmesiyle Osmanlı dönemi başlar kule için. Kuşatmada Venedikliler bir üs olarak kullanmıştır kuleyi . İstanbul alındıktan sonra Fatih Sultan Mehmet bu küçük kuleyi yıktırır yerine taştan ,etrafı mazgallarla çevrili küçük bir kule yaptırır ve buraya toplar yerleştirir. Korunma amaçlı yerleştirilen toplar hiçbir zaman savunma amaçlı kullanılmamıştır.. Burası bir gösteri alanına dönüşmüş , mehter takımları top atışlarını burada yapmışlardır. Hatta bazı padişahlar için dinlenme ve seyir noktası olmuştur. Bugün gördüğümüz kulenin temelleri ve alt katın önemli kısımları Fatih Sultan Mehmet devrinde yapılmıştır.. 1509 da yaşanılan ve Küçük Kıyamet olarak adlandırılan İstanbul depremin de kule hasar almıştır. Çevresinin sığ olması sebebiyle 17.yüzyıl da fener konulmuş kuleye. Bu tarihten itibaren deniz feneri olarak hizmet vermeye başlamıştır. Kuledeki toplar gösteri amaçlı eğlenceler ve kutlamalarda kullanılmak üzere korunmuştur. Uzun süre tahta yeni geçen padişahı selamlamak ve halka duyurulmasını sağlamak için kullanılmış . 1719 da çıkan bir yangında yanan kule 1725 yılında yeniden tadilattan geçmiş ,kurşun kubbeli ve fener bölümü kâgir ve camlı olarak restore edilmiştir . İlerleyen yıllarda kullanım amacı değişen kule, şehirde yayılan kolera salgınının önlenmesi amacı ile karantina hastanesine dönüştürülmüştür. Yine çok sayıda insanın öldüğü Veba salgınında tecrit hastanesi olarak kullanılarak salgının yayılması önlenmiştir. Kule bugünkü şeklini II.Mahmud döneminde yapılan onarımla almıştır. Osmanlı – Barok mimari tarzında yapılan bu restorasyon ,kuleye dilimli kubbe ve kubbe üzerinden yükselen bayrak direği ilave edilmiştir . Kule yüzyıllarca onarılarak yaşatılmıştır.
Cumhuriyet döneminde ise, Kız Kulesi yenileme çalışmaları yapılmış ahşap yerleri önlem amaçlı betonarmeye dönüştürülmüş çevresine de büyük kayalar yerleştirilerek kulenin denize kayması önlenmiştir. Uzun yıllar radar ve istasyon olarak kullanılan kule bugünkü görüntüsüne 1995 yılında yapılan restorasyon ile kavuşmuştur.
Yukarıda bahsettiğim gibi Kız Kulesi çağlar boyu bir çok efsanenin ve hikayenin de konusu olmuştur. Birazda bu efsanelerin en çok dile getirilerinden bahsedeyim… Tabi Yunanlar , Romalılar ve Osmanlılar ayrı ayrı hikayeler söylemişler kuleye dair ve de bu hikayelere göre isimler vermişler Kız Kulesine.
DAMALİS KULESİ
Yunanlar Damalis Kulesi derlermiş. Nedeni ise o dönem Salacak köyü Atinalı’larınmış. Atina Kralı Hares’in çok güzel bir eşi varmış. Salacak sahilini çok sevdiğinden öldüğünde onu buraya gömdürmüş. Yunanlar da bu nedenle sahile Damalis sahili, kuleye de Damalis kulesi demişler.
HERO VE LEANDROS KULESİ
Hero , Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası olarak tanımlanan Afrodit’in rahibelerinden biridir ve Kız Kulesi’nde görev yapmaktadır. Rahibe olması nedeniyle aşka yasaklıdır ve erkeklerle ilişkisi yoktur.
Bir gün yıllardır kaldığı kuleden bir tören için karşıya geçer. Orada Leandros adında başka bir rahip ile karşılaşır ve ona ilk görüşte aşık olur. Rahip Leandros da aynı duygulara kapılır . Görüşebilmelerinin tek yolu, Leandros’un boğazın soğuk ve akıntılı sularını geceleri yüzerek aşmasıdır. Bir süre bu şekilde aşk yaşayan çiftin hikayesi, rüzgarlı bir gece Hero’nun sevgilisine yol göstermesi için yaktığı fenerin sönmesiyle son bulur. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğularak ölür. Efsaneye göre bu duruma gözleriyle şahit olan Rahibe Hero yaladığı acıya dayanamaz ve o da kendini boğazın sularına bırakarak hayatına son verir. Bu efsaneye dayanarak Romalılar kuleye Leandros kulesi demişlerdir.
SEPETTEKİ ZEHİRLİ YILAN EFSANESİ
Bu efsaneyi, hem Türk hem de Yunan – Roma da görebilmekteyiz. Efsaneye göre krala çok sevdiği eşinin zehirli bir yılan tarafından ısırılarak öleceği söylenir. Bunun üzerine kral eşini hizmetlileri ile beraber kuleye kapattırır. Dışarıdan kimsenin içeri girmesine izin vermez yasaklanır. Fakat kraliçeye gönderilen bir sepet dolusu meyvenin içinden çıkan yılan kraliçeyi sokarak öldürür. Türkler de Selçuklu Sultanlarından biri çok sevdiği kızının rüyasında bir yılan tarafından zehirlenerek öldüğünü görür. Telaşa kapılan sultan kızını hemen kuleye yerleştirir. Kendisi dahil kimsenin içeri girmesine izin vermez. Yıllar geçen genç kız hastalanır zar zor iyileştirilir. Bunu üzerine ülkenin birçok yerinden hediyeler gönderilir genç kıza ve bunların içerisinde bir sepette üzüm vardır. Üzüm sepetinin içine gizlenen yılan genç sultanı sokarak öldürür.
Tüm bu bilgilere rağmen halen kulenin mimarı ya da kuleyi gerçekten kimin yaptırdığı bilinmiyor. Kız Kulesi hakkında birçok rivayet ve söylenti olsada kesin bilgisi en az olan İstanbul eseridir. Küçük bir ada üzerinde, şehir insanının her daim kaçış noktası olan kule geçmişten günümüze gelmiş gizemli bir yapı.
2000 yılından beri kapılarını ziyaretçilerine açan kule bugün seyir noktası, kafe ve restoran olarak hizmet vermekte. İstanbul’da yerli ve yabancı turistlerin en çok ziyaret ettiği mekanlar arasında yer alan Kız Kulesi ulaşımın kolaylığıyla bir çok kişi tarafından tercih edilmekte. İstanbul’a geldiğinizde şehri panoramik olarak seyredebileceğiniz Kız Kulesi sunacağı eşsiz manzara ve deneyimle size unutulmaz anlar yaşatacak.
Nergiz Varli,Muhabir Proje Kökleri İstanbul Türkiye