Istanbul-Zeyrek
PANTOKRATOR MANASTIRI – ZEYREK KİLİSE CAMİİ
Nergiz Varli
Bugün sizlere İstanbul’un Fatih ilçesinde yer alan Zeyrek’ten bahsedeceğim. Fetihten (1453) sonra İstanbul’da kurulan ilk mahalle. Adını semtteki camii’den alan Zeyrek, zengin tarihi ile bugün hala çok popüler ve önemli bir semt. Yerli ve yabancı turistlerin, araştırmacıların, tarihçilerin, gezginlerin ve fotoğrafçıların en çok ziyaret ettiği bölge. Tarihi dokusunu ve kültürel zenginliğini hiç kaybetmemiş özel bir yer. Dik ve dar sokakları, rengarenk cumbalı ahşap evleri ile sokak sokak, mahalle mahalle yürüyerek yorulmadan geçmişe yolculuk yapabileceğiniz güzel eşsiz bir rota . Zeyrek Evleri , dünya kültür varlığı olarak da oldukça önemli sivil mimari örneklerimizdendir. Türk şehirciliğinin, mimarlığının Osmanlı konut dokusu örneği olması açısından da önemli bir birikime sahip Zeyrek. Suriçi İstanbul da tespit edilebilen en eski evlerden biri bu semttedir. UNESCO tarafından 1985’te Dünya Mirası alanı olarak korunmaya alınmıştır. Bugün bu evlerden önemli bir kısmı kaybedilmiş olsada Unesco tarafından belli sayıdaki ev aslına uygun olarak restore edilerek korunmaya alınmıştır.
Adını camii’den alan Zeyreğ’in bu kadar önemli bir semt olmasını sağlayan XII .yüzyılda yapılmış olan Pantokrator Manastırı (Zeyrek Camii) dır. Ayasofya’dan sonra ayakta kalabilmiş en büyük en eski Bizans Kilisesi. İstanbul’un fethinden sonra camii olarak kullanılmaya başlanmış . Haliç’e hakim manzarası ile Bizans’ın surlarla çevrili olduğu dönemde Pantakrator(Her şeye kadir İsa) Manastırı’nın kiliseleri olup bir tepenin üstünde, teraslarla düzenlenmiş geniş bir arazi üzerine kurulmuştur. Doğu Roma İmparatoru II.Kommenos ( 1118 – 1143) eşi, Macar Kralı Lazslo’nun kızı, İmparatoriçe İrene tarafından inşa edilmeye başlanmış şapel , İmparatoriçe’nin 1124 yılında vefatından sonra, eşi tarafından tamamlandığı tahmin edilmektedir. Yapının mimarı Nikeforos olarak bilinmektedir. Eşi İrene’nin ölümünden sonra Pantokrator’un yakınına yeni bir kilise yaptırmış Kral Komnenos . Bu kiliseyi de karısı İrene’yi koruması için Meryem Ana ‘ya bağışlamış. Birbirine yakın iki kilise ortaya çıkınca İmparator bunların arasına bir bölme yaptırmaya karar verir. Üçüncü bölmeyle diğer iki kiliseyi birleştirmiş. Üç kilisenin birleşmesiyle ortaya çıkan yapı manastıra çevrilmiş. Ortaçağ Bizans mimarisini en iyi temsil eden örneklerinden biri olmuştur. İyi korunmuş yunan haçı planlı bu yapı, boyutları açısından bu tipin en anıtsal örneklerindendir. Mimarisindeki taş işçiliği Orta dönemdeki Bizans Mimarisinin simgesi olan girintili tuğla tekniğidir. Manastır elli yataklı bir hastahanesi ve beş bölümlü yaşlı bakım evi , kütüphanesi, eczanesi, tıp mektebi ve ayazması varmış . İstanbul’un Doğu Katolik İmparatorluğu’nun başkenti olarak kaldığı elli yedi yıl boyunca farklı amaçlar için kullanılmış kilise. Bir kısmı saray, bir kısmı da konuk evi olarak kullanılmış. Yine bu dönemde birçok Hiristiyan azizine ait kutsal eşya Venedik’e yollanmıştır. Kilise 1200 yılındaki Latin istilasında talan edilmiş ve duvarlarındaki freskler ve ikonalar sökülmüş. Yaşanılan yangınlar, doğal afetler yüzünden kilisenin orijinalliğini korunamamış. Bizans kaynakları birçok imparator ve imparatoriçenin bu manastıra gömüldüğünü yazmaktadır. Kilisenin güney kanadındaki yapının zemininde bulunan renkli mermer döşeme, konuları ve işçiliği açısından Bizans döneminden günümüze kalan en nadide “Opus Sectile” örneklerindendir.
İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet camii ’ye çevirtmiş kiliseyi . Osmanlı dönemine ait ilk öğretim kurumu olmuştur. Kilisenin papaz odaları medrese olarak kullanılmaya başlanmış. (Medrese: Müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarıdır.) Fethin ardından Fatih Sultan Mehmet eğitimin kesintiye uğramaması için bazı kiliseleri medreseye çevirmiştir. Bu görevide, İstanbul’un fethine katılan âlimler arasında bulunan, dönemin bilginlerinden Molla Zeyrek Mehmet Efendi’ye vermiştir. Ve onu medresenin başına geçirmiştir. Hem mescid, dershane hem de camii olarak kullanılmıştır. Onun adına atfen camii’nin adı Molla Zeyrek olmuştur. Zamanla semtin adı da Zeyrek olarak anılmaya başlanmış. Talebelerin Fatih Külliyesine taşınmasının ardından kilisenin tüm bölümleri Osmanlı döneminde müslümanlara ibadete açılmıştır. Fakat günümüzde sadece bir bölümü kullanılmaktadır.
Kilisenin azledilmiş din adamı olan Georgios Kourtesis Scholarios'u tekrar Ortodoks mezhebinin Patriği ilan etmiştir.
Osmanlı devri boyunca kullanılan ve korunan yapı 1766 yılındaki büyük İstanbul depreminde zarar görmüş . Yine o dönemde yapılan esaslı onarımla günümüzdeki halini almıştır. Bizans dönemine ait renkli mermer kaplamaların çoğu bu onarımdan önce yok olduğundan yerlerine renkli mermer minberi ve ahşap vaaz kürsüsü de bu dönemde eklenmiştir. Yapı Barok mimari izleri taşımaktadır. 1950 ve 1970 yılları arasında bir kaç defa daha bakıma alınan yapı en son 2009- 2017 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından kapsamlı bir şekilde restore edilmiştir. Restorasyon çalışmaları sırasında kuzeydeki yapının altında üst yapı ile aynı plana sahip bir alt yapı tespit edilmiştir.
İstanbul’a geldiğinizde Zeyreği görmeniz için güzel bir nedeniniz var artık. Bugün semtin ilk büyük ve önemli yapısından başladığımız rotamız semtin içlerine doğru devam edecek.
.
Nergiz Varli Roots Project İstanbul Türkiye Muhabiri