Aya Theodosia kilisesi-Gul Camii
Nergiz Varli
İstanbul’un Fatih ilçesinde, Haliç kıyısında Aya Kapı da Bizans döneminden , günümüze kalmış kentin en nadide ve en etkileyici kilise camii’lerinden biridir. Semtteki Sur Kapısı kilisenin adına ithafen “Aya Kapısı” olarak anılmaya başlanmıştır. Bizans döneminde semtin adı Ta Dexiokratiana’dır. Buranın da Dexiokratiana’daki Aya (Hagia) Theodosia Kilisesi olduğu yönünde bir inanış vardır.
Semtteki en önemli yapıdır. Bizans dönemindeki tarihi bir çok yayını olan J. Pargoire, Kilisenin Khalkedon’un (Kadıköy) koruyucusu azize Euphemia’ya adına yapıldığını, ancak Latin işgalinden sonra adının Theodosia ‘ya dönüştürüldüğü bilgisini verir. Yapının IX.yüzyılda İmparator Basilelos döneminde yapıldığı ya da daha eski bir tarihte yapılmış bir yapının üzerine inşa edildiği bilgisi kesin olmamakla birlikte kilise ilk olarak İmparator Basilelos ile tarihlendirilmiştir.
Bizans İmparatorluğu döneminde ikonaların tahrip edildiği ve ikonalarla ilgili her türlü dini pratiğin yasaklandığı İkonoklazma ‘nın ilk dönemde III. Leon’un 726 yılında Büyük Saray’daki Khalke Kapısı girişi üzerinde bulunan İsa Mesih ikonasının indirmesine karşı çıkan ve engellemeye çalışırken öldürülen rahibe Theodosia adındaki kadın, yaşanan bu trajedinin ardından çektiği acıya karşılık Azize olarak ilân edilmiştir. İsa Mesih yolunda öldürülen Theodosia’nın cansız bedeni ve eşyaları bu kiliseye gömülmüştür. Adı kiliseye verilir. Halk için kutsal bir yerdir artık Aya Theodosia kilisesi.
1204-1206 yılları arasındaki Latin İstilası’nda harap olan kilise yeniden elden geçirilerek halkın ziyaretine açılmıştır.
Halk Azize’ yi ve ondan arta kalan kutsal eşyaları ziyaret ederek şifa aramaya başlar kilisede. İyileştirici gücü olduğuna inanılır. Hastaları iyileştirdiği, dilsizleri konuşturduğu (hatta bu söylentinin buranın tanınmasına yol açtığı), çaresizlere çare olduğu ve bir Bizans İmparatorunu iyileştirdiği rivayetleri arasındadır. Hacı adaylarının Kudüs’e giderken kiliseyi ve rölikleri ziyaret ettikleri eski kaynaklardaki seyahat notları arasında yer almaktadır.
1453 yılında şehri kuşatan Osmanlı komutanına ve askerine karşı, halk ilahi bir güçten Tanrısal bir yardım almak için kiliseye ibadete gidip dua ederek Azizeye sığınmışlardır. Rivayete göre 1453’te azizenin yortu günü olan 29 Mayıs’ta kilise güllerle donatılmıştır. O gün şehre giren yeniçeri askeri, kilisenin güllerle donatıldığını görünce kiliseden çıkmış ve daha sonra kilise camiiye dönüştürüldüğünde (1499) adına Gül Camii demişlerdir. Fetihten sonra kilisenin altındaki mahzen, Haliç’teki gemilerin malzemelerinin saklandığı bir depo olarak kullanılmıştır. 1509 küçük kıyamet denilen İstanbul depreminde kubbesi yıkılmış ve bazı yerleri çökmüştür.
Ahşap bir çatı ile hizmet vermeye devam eden camii II.Selim zamanın da klasik Türk usulü yan cepheler kubbeler ve büyük kemerler yapılmıştır. Depremin ardından yeni yapılan binalar genellikle ahşap olduğu için sık sık yangın çıkıyormuş semtte. Haliç kıyısındaki ahşap evlerin çoğunluğu sebebiyle yaşanılan yangınlar camiinin hasar almasına sebep olmuştur. Camii II.Mahmut döneminde yeniden restore edilerek önemli bir tamir görmüştür. Hünkar mahfilinin bu padişah tarafından yaptırıldığı yazılı kaynaklar da yer almaktadır.
Yüksek bir bodrum üzerine oturduğu için orantıları oldukça büyük olan kilise depremden önce oldukça heybetli bir görünüme sahip olduğu düşünülmektedir. Klasik Bizans kilise mimarisi olan “ kapalı haç planlı” şeklindeki kilise camii Eski İmaret ve Vefa Kilisesi ile bu yapıya sahip ve ayakta kalabilmiş tek yapıdır. Camiinin minaresi Barok üslubuna sahip 1766 yılı sonrası yapılan klasik minare mimarisidir. Osmanlı döneminde kilisenin dış mimarisinde önemli değişiklikler yapılmış iki yan cepheye klasik camii mimarisinin önemli bir detayı olan çok sayıda pencere yapılmıştır.
Tuğla ve taş işçiliğinin güzel bir örneği olan kilise camii’nin gördüğü restorasyon sonrası duvar örgüleri açığa çıkarılmıştır. Tuğla tonozlu ve üstündeki yapının ölçülerini tekrarlayan bir bodrum üzerine inşa edilmiştir. Narteks kısmı mevcut olmayıp son cemaat yeri yapılmıştır. Ana mekan, dört kolu beşik tonozlarla örtülü bir haç biçimindedir. Camiiye dönüşen kiliseler arasında kıblesi değişmeyen tek camii’dir. Konumu itibari ile apsisle kilise aynıdır.
Hazreti İsa’nın havarilerinden ikisinin mezarı bu kilise camiidedir.
Bu bilgi payenin içindeki mezarın üzerinde yazılıdır. Ayrıca İmparator ve ailesinin yakınlarının ,azizlerin ve asillerin mezarlarının da burada gömülü olduğu söylenmektedir.
Gül Camii’nin iç duvarlarında Bizans dönemine ait hiçbir süsleme yoktur. İçindeki tüm süslemeler ve kalem işleri XIX.yüzyılda yapılmıştır. Sanılanın aksine duvar ,kemer ve tavanlardaki yıldızlar Davud yıldızı değil Mühr-i Süleyman motifleridir. Bu nakışların, süslemelerin Davud yıldızı motifi olduğu düşünülerek tahrip edilmiştir üzerleri sıva ile kapatılmıştır.
Camiiye çevrilmiş başka hiçbir Bizans kilisesi için anlatılmayan rivayetler bu kilise camii için dile gelmiştir. Tam bir muamma, çözülememiş, çok bilinmeyenli kentin esrarengiz yapılarından biri Aya Theodosia- Gül Camii. Hala aydınlanmamış, doğrulanmamış bilgiler ise; Bizans İmparatorluğu dönemindeki adı kesin olarak bilinmiyor. Yapım tarihi ve kimin yaptırdığı da Osmanlı devrinde ki adının kaynağı da bilinmiyor.
Bazı kaynaklarda inşa tarihi IX. Yüzyılla tarihlendirilmiş olsada kilisenin alt yapısında kullanılan gizli tuğla tekniğinin ya bilinenden çok daha eski yıllarda kullanılmaya başlandığı ya da camiinin tahmin edilenden daha yakın bir yapım yılı olduğudur. Adı ile ilgili söylenenler doğrulanamayan bilgiler ise şöyle, Bizanslıların şehir kuşatma altındayken kiliseyi gülle donatmış oldukları çok gerçekçi gelmiyor tarihçilere kilisenin yortu gününe denk gelmiş olsa bile. Öyle olsa bile bu hikayeye dayanarak kilisenin çok kısa bir zaman içerisinde camiiye çevrilmiş olması gerekir. Halbuki, kilise fetihten sonra uzun yıllar mahzen olarak kullanılmış kırkaltı yıl sonra camii’ye dönüştürülmüştür. Aradan geçen onca yıldan sonra fetih günü kilisenin gülle donatıldığının hatırlanılmasının mümkün olmadığıdır. Yine Camiinin adı ile ilgili bir başka rivayette içinde Gülbaba denilen bir zât’ın kabrinin bulunduğuna inanılarak kiliseye Gül Camii adı verildiğidir.
Fakat bu zât’ın tarihsel kişiliği hakkında bir bilgi yoktur. Dolayısı ile camii’ye kimin isim verdiği bilinmemektedir.
Nergiz Varli ilgili proje kökleri İstanbul Türkiye